Gönülden Akan Taze Mürekkep
  Behçet Necatigil
 
ABDAL MUSA
 
Bir piston
Kalmamı ister dilediği yerde
Tekler çoğulluğumu
Bir dinozor zor yer beni:
Yadi can beygir gücü.
 
Karıncaydı devenin
Tepip oyluğun ezen,
Bir bücür yere çaldı
Dev gibi pehlevanı - -
Unuturlar anı.
 
Bir sürek avında
Ölüsünü görmeye gelirler,
Abdal Musa demişler
Bağrına saplı oku
Çıkardı verdi geri.
 
Bu söz ibret sözüdür
Arifler ocağında
Yanar özge bir ateş
O ateşin dilleri,
Hele bir gel beri.
 
ACI UTANMAK
 
Büyüsün küçülmen,
Bu senin yakının!
Yaklaştın mı sağlığında
Şimdi de uzaksın!
 
Duyur istersen
İlanlar ne yapsın?
Ana baba kardeş
Yaşarken ne yaptın?
 
Görseler gazetelerde
Dostlar tedirgin
Bir iki telefon
Yeter üç beş akraba.
 
Yükler ağır kaldırdınız
Kırık, ezik bir yığın.
Göm, gömülmez
Utancın, uzaklığın.
 
AİLE DURUMU
 
Yemeden olmuyor
Yapılara, yakıtlara, taşıtlara
Ödemeden
Yememize ne kaldı?
 
Sıcak durulmuyor
Otur oturduğun yerde
Geçsin bu gün de gidersiz
Geçmemize ne kaldı?
 
Vurulsa yüzdeye
Kaçta kaç yaşamak
Bir şeyler görmeye
Görmemize ne kaldı?
 
AKŞAM ŞİİRİ
 
Birden hatırlarsın,
O da seni - - birden bazan:
Nerde, ne yapar şimdi
Parlar bir özlem anılar arasından.
 
Bu akşam ne garip sözcük
Sanki ilk duydum, yadırgıyorum:
Akşam. Bilmem bulur muyum
Yollara baksam?
 
Söner yangın birazdan
Yatışır özlem.
Bir gün karşılaşırız
Bir gün, bir yarım akşam.
 
AŞK GELMİŞ CİHANA
 
Kız kaptırdı gönlünü
Sevdiği oğlan kalpsizin biri
Alay etti güldü...
Hiç aşka gülünür mü?
 
Ne çare, cahil aklı
Kız hastalandı, yattı
Mumda yandı pervane... öldü.
 
Oğlan sormakta haklı
Hiç aşktan ölünür mü?
 
ATATÜRK Ü DUYMAK
 
Ulu rüzgarlar esmedikçe
Yaşamak uyumak gibi.
Kişi ne zaman dinç
Dalgalanırsa bayrak bayrak gibi.
 
Ne var şu dünyada ekmekten daha aziz?
Sürdüğün tarlalara sevginle serpildik,
Ekmek olmak icin önce
Buğday olmak gibi.
 
Silinir sözlüklerden sen hatıra geldikçe
Cılız sözler: usanmak, yorulmak, durmak gibi.
Kuvvettir yaptıkların her yeni yetişene,
Bir ışık-kaynak gibi.
 
En yakınlar zamanla fersahlarca uzak gibi;
Bir sen varsın kalacak, bir sen ölümsüz
Daha da yakınsın, daha da sıcak.
Bıraktığın toprak gibi.
 
Kaç Türk var şu dünyada, bir o kadar susuz:
Hepsinin gönlünde sen, bir pınar bulmak gibi.
Ancak senin havanda sağlıklar, esenlikler;
Olmaya devlet cihanda Atatürk'ü duymak gibi.
 
AYRILIKLAR
 
Karadenizde gemilerin mi battı,
Ağzını bıçaklar açmaz,
Üzüntüdesin gayet.
Sen sızlanmışın çok mu,
Bize edebiyat öğretmeni anlattı:
Neyler bile etmiş şikayet.
 
Baktın ki olacak gibi değil,
Unuttu diyelim nihayet;
Yine de bulunur tesellisi:
Dünyada başka kız yok mu,
Elini sallasan ellisi -
Mesele bundan ibaret.
 
BALBAL
 
Kaç yaş yaşadı umutlar
Uçup gittiğinde
Girdiğim yas törenleri
Sahiden girdim mi?
 
Yüzdeye vurunca
Kaçta kaç sevinç
Acılar içinde
Sahiden sevdim mi?
 
Görür gözüm görmezden
Bilir usum bilmez gibi
Aldanıp al kumaşları
Sahiden giydim mi?
 
Mızrak batımı kar
Mutsuzluk ovalarında
Aradım, savaştım
Sahiden buldum mu?
 
Yere dikili gözler
Baktım bir yerde yukarı
Yukarda - -
Sahiden gördüm mü?
 
BARBAROS MEYDANI
 
Biliyorum ayıp ve mânasız
Ama peşlerinden gidiyorum
Gezmeye çıktıkları vakit
Ana kız.
 
Utanır da belki
Anasının sırtındaki
Yeldirmeden,
Kız bir adım önde gider
Sezdirmeden.
 
Beşiktas'ta Barbaros Meydanı
Sağı anıt, solu türbe
Ortası kare şeklinde,
Parkıdır yoksulların
Bilhassa yaz ayları.
 
Fidanların, mezarların önünde
Yontulu taşlar çepçevre,
Yer yer banklar konulmuş,
Meydana dolmuş millet
Sıra sıra oturmuş.
Ah genç kız kalbi,
Sıralara bakar elbet.
 
Meydanın ilerisi deniz kıyısı
Karaya çekilmiş kayıklar
İskele gazinosu yanda
Sulara dökülmüş ışıklar
Üsküdar şu karşısı.
 
O nemli topraklara
Ana çöker yorgun argın,
Kalmış gözü arkada
Kendi ayakta kızın.
 
 BAŞSAĞLIĞI
 
Ben uzaklarda olmalıyım, çok uzaklarda
Acılar unutulduktan sonra
Dönmeliyim.
 
Ölümlerin karşısında şaşırıyorum
Ne desem ki
Düşünüyorum.
 
Kalanları ağlıyor gidenin
Benim gözlerim kuru
Herkes bana bakıyor, biliyorum
İçlerinden geçenleri.
 
Başsağlığı dilemek
Garibime gidiyor
Ölen öldü, sen yaşa
Küçültmeye benziyor.
 
Beni böyle kitaplar mı yaptı ne
Kağıtlarda gidenlere içlenip ağlayan ben
Hayattaki ölümlerde put gibi duruyorum.
 
Ben canavar ruhlu muyum
Bir ölü evinde tek söz söylenmeden
Put gibi duruyorum
 
kimse anlamaz derdimi
Ben uzaklarda olmalıyım, çok uzaklarda
Bir yakınım öldümü.
 
BELLEK
 
Yaşlılık, bıkıldı
Zaman geçer: Bir kitap
Çevir sayfalarını.
 
Yok bu çölde
Bittikçe baştan
Çevir sayfalarını.
 
Açtıkça yaprakları
Değişen bir çiçek dürbünü - -
Çoğu yararını gördü.
 
BEYLER
 
Sökülende bir çadır
Yaklaşırken çıngırak
Deve boyunlarında
Kulak çınlamaları.
 
Önünde, uzakta alıştığın sofra
Alırken ondan ondan
Çıt eder, çatlar fanus
Kulak çınlamasından.
 
Ne telaş, ne de ezgi
Çevrenizde güzeller
Yahu, beyler!
 
Kesilir uğultu
Silinir arazi
Gider tapu, beyler!
 
BİLMECELER
 
Elimde ne var
Elimde, avucumda..
Gene ne var
Yolların ucunda?
 
Avucu alalım:
Yüzük, değirmen taşı
Hançer, kama
Defne dalı?
 
Buğday, karınca
Hangisi kimden
Süleyman'dan,
Adem'den?
 
Yollara bakalım:
Yolların sonu dağ,
Bir sütun mu yoksa
Ferhad'ın deldiği?
 
Bilemem bildiğim
Zaman zaman zamanın
Bize neler verdiği,
Bizden neler aldığı.
 
BİR ALBÜMDEN RESİMLER
 
Okunmuş toprak
Çocukluğumun resmi
Sargıdan görülmüyor
Boynumda köstebek izleri.
 
Lise son sınıf
Gençliğimin resimleri
Gülümseyen arkadaşlar
Neydi isimleri?
 
Kuytu köşe, kitaplar
Gömüldüğümün resmi:
Yüksek okul, bir onuru korumak
Habersiz çekilmişti.
 
Sonra her şey değişti
Yolum bir ormana düştü
Gür otlar, çalı, ceylan
Vurulan ben oldum, bu onun resmi.
 
Bunlar da ellerim yazgı çizgi
Derken tenha bahçe
Biraz dinleneyim dedim
Kovulduğumun resmi.
 
BİR BİR DAHA BİR DAHA
 
Tanrı imtihan eder
Tekrar imtihan eder
Kul hazır ümitler
Kendi öyle zanneder.
 
Kiminde hafif geçer
Hatta bir şey sorulmaz
Kiminde bu kaçıncı
Çokları isyan eder.
 
Değişik konular
Ne belli bir kitap
Ne bunca hastalıklar
Birbirine benzer.
 
Ezelden yazılmışsa
Geçilir ince köprü
Herkes mutlu olamaz
Boşunadır çareler.
 
Onu neye bıraktı
Sır gözetir Tanrı
Kutsal aydınlığına
Sırları kalkan eder.
 
BİR KAPI
 
Açıldıkça çarpar, içe dönük bir kapı
Ama sen - - ancak bu oldukça.
 
Kırılır - - yıkılırken çekil,
Karanlık park ağaçlar bir sıra.
 
Yalnız - - sonra seni kim anlatır
Ne anlatır yokluğunda?
 
BİR KIŞ AKŞAMI
 
Pencereye kar düşünce
Çalar akşam çanı uzun,
Evi düzen içinde
Hazır sofrası çoğunun
Gezgin-göçebe kimi de
Gelir karanlık yollardan kapıya
Toprağın serin özsuyu
Açar altın,kemer ağacında.
Yolcu girer içeri sessiz,
Eşiği taş yapar acı.
Duru aydınlıkta,sofrada
Ekmek,şarap parıltısı.
 
BİR ÖLÜMDEN KALANLAR
 
Doğuşundan beridir sakladığı
Tanrının bir emaneti vardı.
Yatağa düştü,
Üçüncü gün akşam üstü, geri verdi güler yüzlü.
- Kalsın bende temelli, diye ağlar bazıları. -
'Pişirdiğim aşla, bağladığım başla gideyim,
Üç gün yatak,
Dördünde toprak olsun yerim! ', derdi.
Geleni gideni yokkken gençliğinde bile,
Akşamları gizli gizli, bilinmez
Kimi gözlerdi?
 
Tanrının sevgili kuluymuş,
Muhtaç olmadan öldü.
Ama gözleri yine kapıdaydı,
Belliydi birini beklediği.
Son sözü bir kadın ismi oldu, hiç duymadığım.
Lakin anlaşılamadı gitti, söylemek istediği.
 
BİR SUSMA EĞRİSİ
 
Susmanın ibadet
Olduğu yerde
Ne çok
Konuşuyordu.
 
Arada bir, tek başına yaşayan
Hasta, yaşlı birini
Yoklamaya gider gibi
İç denetimden geçebilirdi.
 
Seslerin hele kof, sığda
Çiğ ve güncel
Eriyeceğini havada
Bile bilmiyordu.
 
Kınayan, sessiz bakışlar
Ancak bir akşam üstü
Beklemiş, çok beklemiş
Birden sözünü kesti.
 
BİR EV BİR ÇOCUK
 
Gençten bir adamdı
Hikayesi gayet kısa.
 
Yıllar yılı tek başına yaşadı
Bir gün rastladı bir kıza
 
Düşündüler, birlikte yürüseler
Ömür geçiyor nasılsa.
 
Şimdi içine bir ev, bir de çocuk girer
Aşkları yazılsa.
 
 
 BİR İSTANBULLUNUN NOT DEFTERİNDEN-1
 
Değişmedi
Çocukken de..
Emektar mum
Şimdi elektrik kesilmelerinde.
 
Kar çamur kışlar, bata çıka
Öğrenciyken de - -
İyi ki ayaklarım yürüyorum
Taşıtlar almayınca.
 
Semt semt, belli günlerde
İyi ki hala sergiler - -
Ucuzluk arıyorum
Ninemin pazarlarında.
 
Mumlar, çamurlar, çarşılar
Vura vura kendimi birinden ötekine
Böyle katı oldum.
 
Bıçkın arabalar sıyırıp geçer beni
Her an çiğnenme korkusu
Onca eğreti oldum.
 
Yazmıştı birisi
Hangi kitaptaydı
Onun anlattığı oldum.
 
BİR İSTANBULLUNUN NOT DEFTERİNDEN-2
 
Sokaklarda gerçeğin yüzleri
Park etmiş kaç yüz kaldırımlarda
Bir yol
Bulmaya çabalar arabasız.
 
Yalvarmalı izleyerek taşıtları
Bir araca bin de nasıl binersen bin
Zifoslar fışkırtarak üstüme
Basar gider arabalı.
 
Bir mahşerde itile kakıla
Sindikçe sinerek
Ben bu yaşa gelmiş adam
Başka yere gidemem ki.
 
Bu duraktan bu otobüs
Ne zamanları geçer
Sorarım, gülerler:
Bekle, Baba!
 
Beklerim kış yaz ayaz
Kuyruklarda
İstanbul'da yaşıyorum
Yaşamaksa.
 
BİR İSTANBULLUNUN NOT DEFTERİNDEN -3
 
Beni biri ötekine yolladı
Doktordu, bilirdi
Hastalığınız yalnız bu değil,
Değildi.
 
Üçüncü bir doktora ihtiyaç belirdi
Benim gibi bazıları
Hiç doktora gitmedi
Gitseler miydi?
 
BİR YATAK VE PİKE
 
Kaynar gene kapalı kap
Başlar taşmaya çok iyi
Bildiğimiz acılar - -
Durgunlaşmaz mıyız?
 
Kandır nasıl köpürür
Yüksek duvar saplantı
Bıkkınlık - - ah kolay olsa
Yıllardır aşmaz mıyız?
 
Yılgın gemiyiz açıkta
Gösterin bize göre bir kıyı
Yakıp son direkleri
Yanaşmaz mıyız?
 
BOŞUNA...
 
Yanımdan geçerken bir tuhaf baktı,
Arzulu ve davetkardı mutlak.
Bense neden sonra farkına vardım,
Böyle işler bizden ne kadar uzak.
 
Şimdi
Ha başımı taşlara vurmuşum,
Ha düşmüşüm geceyle sokaklara;
Kimbilir ne zaman karşılaşırım,
Hem tanıyacağım da şüpheli bir daha.
 
 BU SU
 
Çırpıntılı denize
Her yakın dalışta
Sakınsak da başımızı
Günlerce kulak ağrısı
Gidenden sestir bu.
 
Sonra görme bozukluğu
Karanlıkta karşımızda
Oturduk aynı sofralarda
Renkli kuşlar uçtu
Boşalan kafestir bu.
 
Ömrümüz süredursun
Hayallerin peşini
Doldurmak bir boşluğu
Evlerde şurda burda
Silinen izdir bu.
 
BURÇ…
 
Falınız öyle gösteriyor
Hangi su bengi su
Gurbetin ucundasınız.
 
Bir tren ya da gemi
Bir zaman geçiyor
Siz de içindesiniz.
 
Karanlığa çıkınca
Bilen çıkmıyor
Hikmet burcundasınız.
 
 BUZ ÜZERİNE BİR YORUM
 
Sıcak çok sıcak
Alışmış olmalıydık
Sıcağın geçmişi var
Buzun geleceği yok.
 
İçimize kapandıkça hüzün
'Bir gül açılmaz yüzün tek.'
 
İster gibi geri gelsin geçmişler
Şimdi birimiz ölsek başlar tık
Yani her şey başımızın altından
Ansızın çekilen bir yastık.
 
COĞRAFYADA ŞART KİPİ
 
Her günkü yollarından evlerine dönerken
Vurur yorgun adamların parçalanmış gölgeleri
Saray duvarlarına.
 
Coğrafya kitabında konu:
Yeryüzünün şimdiki hali.
Ülkelerin yüz ölçümü,
Engebeler, dağ, orman, vadi.
 
Akar su, iklim, yağış
Bitkiler, nüfus, konuşulan dil
Halkın geçim kaynakları - -
Ülkeleri bildirir
Bir coğrafya kitabı.
 
Bilgi! Kitaplar ne bilir,
Ben ölçmedimse bütün ölçümler boşuna.
Yağmurların sözü nasıl edilir,
Alnım ıslanmadıysa serin yağışlarında.
 
Ne denizler deniz, dağlar dağdır
Ne bahçeler bahçe.
Yok öyle göller
Ben olmayınca.
 
Ben gidemiyorsam
Kitaplar aldatır.
En verimli toprak, ben göremiyorsam
Katı, kıraç, kısır.
 
Gök-delen yapılardan söz açar
Işıklar içinde bir şehir
Salaşlardır, sallanan, ben gezemiyorsam
Adımlarım değmiyorsa uzun, sonsuz sokaklar
Başlamadan bitiverir.
 
Koca koca şehirler
Milyonların üstünde - -
Coğrafya kitapları!
Geçer yorgun adamlar sarayların önünden
Kapıları kapalı.
 
ÇATI
 
Her çatı ev
Çadır da
Bitmez tasaları
Taşıyın sırtınızda.
 
Bıkılır, tükendi
Hep aynı
Biçimsiz boşluklar
Dolu sandıklarınızda.
 
Sürmeli sürgün
Varsa varsınız
Çıplak gözle bulanık
Bir uzak gözlüğü.
 
Korkusu yalnızlık, zulmü kendine
Acısı da öyle,
Bir valiz göçebe
Ordan oraya.
 
Açar kapar bir kanal
Her gün kapaklarını,
Dolar boşalır sular
Ev mi, yollar mı?
 
ÇOCUKLAR
 
Çarşılarda birşey
Biz pek aramazdık çocuklar olmasaydı
 
Kasaplarda manavlarda bazı yorgun kadınlar
Hep de tenha saatleri seçerler
Sonra yavaş bir sesle
Çocuk için hasta kaç gündür yemiyor
Biraz et biraz meyve isterler
 
Sevdiği bir reçeli gün aşırı yalnız ona
Kaşıklarla beraber büyük bir üzüntü
Uykularda bile bitiyorsa
Yağların şekerlerin çayların
Annelere düşündürdüğü
 
İnsanlara,tezgahlara,kağıtlara kolaydı
Biz bu kadar eğilmezdik çocuklar olmasaydı
 
DAĞLARDA ATEŞLER YANDIKÇA
 
Oda karanlık
Odadan dışarı çık
Şehir karanlık
Şehirden dışarı çık
Korkma
Yürü bir hayli yürü
Gördün mü
Dağlar başladı artık.
 
Korkun dağılır rüzgarda
Bekle biraz
Dağlarda ateşler yandıkça
Karanlıktan korkulmaz.
 
Dağlar karanlık
Dağlara yukarı çık
Korkma
Yürü bir hayli yürü
Az daha yukarı çık
Birbirinden uzakta
Gördün mü
Ateşler parladı artık.
 
Şimdi dağlar kaldı yine ardında
Odan yendi karanlığı, ölümü
Dağlarda ateşler yandıkça
Karanlıktan korkulmazmış, gördün mü?
 
DARGINLIK
 
Ve susmak
Bir denizin çekildiği
Bir rüzgarın kesildiği
Anlaşılınca
 
Boştur konuşmak
İlk iskele
Kurtuluş
Yanaşılınca
 
Ne selam, ne veda
Felaket bir vapur
Çık hemen
Bir yağmur serin, ince.
 
DÜNYA ÇOCUK YILINDA -1
 
Bütün çocuklar
Yokluk bilmesinler
Et, şeker, süt bulsunlar
Giyimli, tok ve rahat
Gitsinler okullara
Sınıflarını geçsinler.
 
Büyükler biraz daha yorulsun
Onlar da büyüsünler
Onlar da mesut olsunlar
Geçti, kaç savaş ezikliği
Çocukları düşünsünler
Çocuklar iyi gün görsünler.
 
DÜNYA ÇOCUK YILINDA -2
 
Her çocuk bir nur topudur,
Paçavralar içine bile düşse
Bir nur topudur.
 
Dar çağlara gelmese,
Değmese hoyrat ayaklar,
Çamurlara belenmese
Her çocuk bir nur topudur.
 
El üstü tutulunca,
Çimli sahalarda
Gezdirip koşturunca
Güler nazlı, güzel
Göklerde bir uçurtma.
 
Örselenmiş doğmuşsa
Onarılsın ister,
Baksınlar, korusunlar
Ana baba yanında olsun ister,
Tanrısal dilekler:
Her çocuk bir nur topudur.
 
DER BİRİ SİZİN İÇİN
 
Ben onu tanıdım, çok günler yanındaydım
O daha yaşlanmıştır, ben yaşlandım.
 
Bir yağmur yağardı, ılırdı çiçekler
Sesti yakınlığı, sessizlik yakındığım.
 
DERS
 
Kitaptaki konuları
Öğretmiş olsanız,
Yerinize başkası gelince
Görmedik, der bütün sınıf,
Okutmadı, öğretmedi.
 
Meslek cilveleri..
Sonraki, yerinme!
Öğrenciler
Hep yeni ağızdan duymak ister,
Yinele aynı şeyleri!
 
DONMUŞ DALLARDA ÇİÇEK
 
İyidir beraber olmamız
Yaklaşmış, değişik.
Duyulur çevrenin gürültüsünde
Issız
Bizde bir şey eksik.
 
Belki de bir şey fazla, yıllarca bilmedik
Çökmüş birdenbire ağır:
Bir kırık gülüşte
Yitik
Ümitsiz hatırlanır.
 
Bulmak gibi tıpkı
Karlar altında kayıp uzanırken ova
Yolu kendiliğinden,
Donmuş dallar esen ılık rüzgâra
Çiçek açar çekingen.
 
Aldanarak, unutulmuş
Senin yolun ayrı, benimki ayrı
Az sonra ikimiz de yalnız
Kısa bir zaman için, saat beş suları
İyidir beraber olmamız.
 
DOST !
 
Dostumdu önceleri,
Göznurunu kitaplara dökmek varken
Avare gezerdi caddelerde.
Dünya böyledir zaten,
Kadın olmasın ara yerde.
 
Bir varmış, bir yokmuş aramızdaki dostluk.
Kızına kıl kadar olsun göz koysaydım,
Derdim, buydu korktuğu.
Odama uğramaz oldu, semtimden geçmez;
Oysa bir ben vardım içli dışlı olduğu.
 
DÖNMEDOLAP
 
Nerden niçin mi geldim
Bilmeden bir şey diyemem, ya siz?
Hem hiç önemli değil
Geldim, yer açtılar, oturdum
Girip çıkanlar vardı
Zaten ben geldiğimde.
Başka şeyler de vardı, ekmek gibi, su gibi
Gülüşler öpüşler ne bileyim hepsi
Doğrusu anlamadım bir düğün dernek mi
Sonra da kimileri düşünceli, durgundu
Gidenler neye gitti doğrusu anlamadım
Zaten ben geldiğimde.
Bir luna-park mı bir konser bir gösteri
Bilmem pek anlamadım önüm kalabalıktı
Sıkıştığım yerde vakit çabuk geçti.
Bak dediler baktım pek bir şey göremedim
Hem her yer karanlıktı
Zaten ben geldiğimde.
Benim tek düşüncem büzüldüğüm köşede
Nasıl çekip gideceğim kalk git dediklerinde
Çünkü çıkmak sıkışık sıralardan mesele
Kalkacaklar yol vermeye bakacaklar ardımdan
Az mı söylendilerdi şuracığa ilişirken
Zaten ben geldiğimde.
 
DUR ŞİMDİ
 
Gezilerdi sevgilerdi içtenlikler
Geldilerdi gerekirdi gitmeniz.
Kaldı, hep siz
Geri çevirdiniz.
 
Düz duvar tırmanmalar
Sözde nedenleriniz.
Eşleri çocukları dostları
Unutmuş gibiydiniz.
 
Belli yaklaşmasından
Bakalım bu, dinler mi
Siz sahi hep öyle derdiniz:
Dur hele, dur şimdi!
 
DURAKLAR
 
Bir kişiyi sevgilerde görmeye
Kaç kapıdan geçeceksin:
1) Kimlik kartı
2) Yanına katılanlar
3) Bırakın eşyanızı
Son kapı açılınca karşında başkası.
 
Kaç merdiven çıkacaksın:
1) Görmen şart mı
2) Ya yoksa
3) Bakalım ister mi
Son merdiven bitince
Bir boşlukta kalacaksın.
 
Yan yana daireler:
1) Gecikme
2) Çok geç
3) Gitti
Aradığın hangisi
Kime, neyi soracaksın?
 
Hayal mi, gerçek mi
Kollaya önleye
Düşleri, düşmeleri
İşte gene sokaktasın.
 
DUYURU
 
Sessizliği bir evin
Telefon, kapı
Açan yoksa
Bir şeyler olmuştur.
 
Ya gittiler uzaklara
Ki bu kurtuluştur
Ya yalnızlık adına
Bir savaşa girdiler
Bundan korkulur.
 
Ya uzak bir çağrıya
Kulak uydurulmuştur
Duyulmaz başka sesler
Er geç duyulur.
 
EDEBİYAT MATİNESİ
 
Kaykılmış koltuğunda bir kız
Çiğner ciklet.
Bir oğlan dalgada,
Geldiğine pişman uyuklar
Bir başkası arkada.
 
Hiç bulabilir mi beyaz evi çok uzak
Uçurduğunuz kuş?
Kılıç gibi keskin karlı dağ.
Hiç yeri miydi açmak kalbi
Bu çiğ ışık altında.
 
Sizden önce birisi bir fantazi okudu,
Kırdı geçirdi.
Yayvan gülüşlerden ağızlar çok geç döner;
Şimdi sıra sizde üzgün ağır,
Ne güzel!
 
Olsa bari benzeri duygularla tedirgin,
Sizdekini yaşamış
Birkaç kişi.
Işıktasınız seçilmiyor,
Karanlıkta hepsi.
 
Okudunuz,
Bittiğine memnun,
Anlamamış;
Bozuk paralar gibi düşer önümüze
Alkış.
 
Gördünüz işte yerde
Çürük domatesler gibi ezik,
Avuçlarda mıncıklanmış kalbiniz.
Büyürken leke ince ipekte,
Yeniden eğildiniz!
 
ENGELLER
 
Sen benim engelimsin beyaza.
Yaparım yıkılır,
Saldıran sularda silinen
Kumdan kuleler deniz kıyısında.
 
Sen benim düşmanımsın değişen,
Her seferinde ismin başka.
Ama hiç tadı yok yaşamanın
Tam doğrulurken yeniden
Tarlamı suların basmasa.
 
İnsanınla vur, hastalığınla yere ser,
Sars beni paraca
Her yıkılışımda kuvvetim artar
Işıyan köşe er geç benim
Sen benim geçidimsin beyaza.
 
 ESKİ SOKAK
 
Küçük ahşap bir dizi evlerdi
On yıl önce o sokak.
Sonra geniş caddelere çıktık
Apartman - - sizden uzak.
 
Çocuklar orda büyüdü
Orda okula gitti,
Komşunuzduk ama görüşemedik
Hiç vakit yoktu.
 
Sizdendik, yalnız biraz okumuş,
İki kadın, bir erkek, iki çocuk
Uykulu, acele bir karıkoca
Bizdik geçen önünüzden başları eğik.
 
Akşamları çanta, file - - yorgun, ağır
Dönerdik eve.
Bir hamal bile tutmaz, cimriler!
Diye düşünürdünüz her halde.
 
Bilmezdik, siz
(Hiçbir şey paylaşılamazdı)
Çarşılardan neler getirirdiniz
(Herkese kendi telaşı) .
 
Girer miydi evinize, yer miydi
Turfanda bir meyva, iyi bir besin
Kalın kağıtlarda çöplerimiz - -
Çocuklar görüp imrenmesin!
 
Açılan kapıyı hemen kapatmak
Karşılıklı gizlemekti bir şeyleri.
Gelip gidenimiz olurdu ya
Gülüşmeler bizden değildi.
 
Kimi günler evdeydim
Masada kağıtlara kapanarak.
Ne de çok çocuk
Sesleriyle dolardı sokak.
 
Bir cami avlusunda kuşlarca
Bunun sekiz, onun on - - duyardım.
Ürküp kaçmasınlar, pencereden
Yavaşça bakardım.
 
Hadi ben çok sigara - - öksürükler
Hele çalışırken.
Ya gece yarısı, göğsü parçalanırdı
O kadın, iki ev öteden.
 
Bilmezdik kaç nüfus her hane
Duyulurdu sertçe sesi bir kapının:
Bağıran bir erkek boşluğa karşı
Ağlayan bir genç kadın.
 
Kimdin sen, karşımızdaki ev,
Sarı ampul söner onbire doğru.
Eğilirdim, havasız sokak - -
Camlar kararırdı.
 
Bitmezdi makinede dikişin,
Kimdin sen, bitişik komşu?
Üç yavrunla kalmışsın
Bir tanıdık söylemişti.
 
Kimsin sen - - sorsaydım hepinize,
Gelirdi aynı yankı hepinizden:
Sana mı kaldı, işine bak,
Kimsin sen?
 
Bilinmedi, ne çare, sizdendik,
Yalnız biraz daha iyi yaşamaya özlemli.
Şimdi aynı uzaklık, aynı utanç,
Düşündükçe o sokağı, o evleri.
 
ESKİLEMEK
 
Dükkan duvarlarında
Saatler
Geçerken
Bakınca.
 
Kayıp çağ - - uyulurdu
Yıldızlara, aya.
Belliydi bahar başlar
Hangi fırtınalarda.
 
Kuşlar göçmen, bulutlar gri
Eriyen güz.
Hangi lodos kış
Kamçılar denizi.
 
Nasıl gelirdi ülker
Aşk atımı günleri
Cemreler kalbe düşer
Bilinirdi.
 
Türedi kağıtlarda fal
Duvarlar saatsiz
Leylek, kırlangıç
Yok kuş kemikleri.
 
EŞYA GÜCÜ
 
Güçsüzüm eşyalara
Kırılsa, bir şey olsa
Nerde yapacak adam
Git gel yalvar!
 
Kırılsam insanlara
Çaresi var
Çekil yalnızlığa
Güçtür aynalar.
 
EVİN HALLERİ
 
Evin yalın hali
İster cüce, ister dev
Camlarında perde yok
Bomboş, ev.
 
Evin -i hali, sabah,
Geciktiniz haydi!
Uykuların tatlandığı sularda
Bıracaksınız evi.
 
Evin -e hali, gün boyu,
Ha gayret emektar deve!
Sırtınızda yılların yorgunluğu
Akşam erkenden eve.
 
Evin -de hali, saadet,
Isınmak ocaktaki alevde
Sönmüş yıldızlara karşı
Işıklar varsa evde.
 
Evin -den hali, uzaksınız,
Hattâ içinde yaşarken
Aşkların, ölümlerin omzunda
Ayrılmak varken evden.
 
EVLER
 
İnsanlar yüzyıllar yılı evler yaptılar.
İrili ufaklı, birbirinden farklı,
Ahşap evler, kagir evler yaptılar.
Doğup ölenleri oldu, gelip gidenleri oldu,
Evlerin içi devir devir değişti
Evlerin dışı pencere, duvar.
 
Vurulmuş vurgunların yücelttiği evlerde
Kalbi kara insanlar oturdu.
Gündelik korkuların çökerttiği evlerde
O fıkara insanlar oturdu.
 
Evlerin çoğu eskidi gitti, tamir edilemedi,
Evlerin çoğu gereği gibi tasvir edilemedi.
Kimi hayata doymuş göründü,
Bazılara zamana uydular.
Evlerin içi oda oda üzüntü,
Evlerin dışı pencere, duvar.
 
Evlerde saadetler sabunlar gibi köpürdü:
Eve geldi bir tane, nar gibi,
Arttı, eksilmedi.
Evleri felaketler taunlar gibi süpürdü.
Kaderden eski fırtınalar gibi,
Ardı kesilmedi.
 
Evlerin çoğunda dirlik düzen
Kalan bir hatıra oldu geçmişte.
Gönül almak, hatır saymak arama.
Evlatlar aileye asi işte,
Bir çığ ki kopmuş gider, üzüntüden.
Evlerde nice nice cinayetler işlendi,
Ruhu bile duymadı insanların.
Dört duvar arasında aile sırları,
Bunca çocuk, bunca erkek, bunca kadın,
Gözyaşlarıyla beslendi.
 
Çocuklar, büyük adam yerine evlerin kiminde:
Çocukları işe koştu kalabalık aileler.
Okul çağının kadersiz yavruları,
Ufacık avuçlardan akşamları akan ter,
Tuz yerine geçti evlerin yemeğinde.
 
İnananların kaderi besbelli evlere bağlı,
Zengin evler fakirlere çok yüksekten baktılar,
Kendi seviyesinde evler kız verdi, kız aldı.
Bazıları özlediler daha yüksek hayatı,
Çırpındılar daha üste çıkmaya
Evler bırakmadı.
 
Yeni yeni tüterken ocakların dumanı
Kadın en büyük kuvvet erkeğin işinde
Erkekleri kaçtı, kadınları kaçtı
Evler dilsiz şikayet kaçmışların peşinde.
 
Şu dünyada oturacak o kadar yer yapıldı,
Kulübeler, evler, hanlar, apartmanlar
Bölüşüldü oda oda, bölüşüldü kapı kapı
Ama size hiçbir hisse ayrılmadı
Duvar dipleri, yangın yerleri halkı,
Külhanlarda, sarnıçlarda yatanlar.
 
GARNİTÜR
 
Ölümler söyletir
Sağlık sağlık susarız
Gömülü gönlümüzde
Ölümdür.
 
Türlü garnitürleri yaşamanın
Yalın yemek bulduk da garnitür
Kork fazla olandan
Tanrı'ya isyan olur.
 
Bir başka konu bu: Garnitür
Nerede olursan ol
Ölüm diye ne diye hor görmeli
O da ayrı bölümdür.
 
Bir yere dek dik
Top..devrilir takoz
Kork uzakta olandan
Sevgi de bir çözümdür.
 
Yaşamak yaşanmadıysa
Daha çok görülür
Sızlanmak, katık
Bu yüzsüz yüzümdür.
 
Konumuza dönelim
Yaşamak ilk bölüm
O kolay anlaşıldı
Ölüm son bölümdür.
 
GECE VAKTİ
 
Erkekler evlere çekildi çoktan,
Katran gibi camlara yapıştı perde.
Göreyim sıkıntıyı sav başından,
Gel de dolaşma caddelerde.
 
Kale her zamankinden korkunç:
Gece vakti, karlar altında, kışın.
Üzüyor mu seni delikanlı,
Yollar gibi sokaklarda kalışın?
 
Yine yarın benimlesin bekleyiş,
Gelmedi posta treni!
Bu berbat düşünceler saatinde;
Tanrım, başıboş bırakma beni!
 
GENÇKEN
 
Niçin ölümden bahsediyorsun
Bu sevda nerden esti
Şairler yazmadan önce
Kimse ölümü sevmezdi
Sen onlara bakma
Geldin gidiyorsun
Kimin var seni düşünür
Bu yol deli dolu yürünür
Yakındır iki büklüm
Ararsın gençliğini
Elinde fırsat varken
Beğen beğendiğini!
 
GENÇLİK
 
Çokları ilk gençliğinde
Hülyalı olur, sevdalı olur
Ekmek elden, su gölden
Evin parası cebinde
Karun misali olur.
 
Kaç kişi çıkar o devirde
Geçici dünyada insana
Kalıcı değil ana baba
Bunu derinden bilir de
Takar dişini tırnağına.
 
Hey gençlik, gençlik, gençlik
Avarelik günleri
Ne tatlıdır o yok mu
Duymamak yokluğunu
Dünyada hiçbir şeyin.
 
Hey gençlik, gençlik, gençlik
Kitaplarda bunalmış
Bir gencin hüzünleri
Elde yok, avuçta yok
Mahrumiyet günleri.
 
GİZLİ SEVDA
 
Hani bir sevgilin vardı
Yedi sekiz sene önce,
Dün yolda rastladım
Sevindi beni görünce.
 
Sokakta ayaküstü
Konuştuk ordan burdan,
Evlenmiş, çocukları olmuş
Bir kız, bir oğlan.
 
Seni sordu
Hiç değişmedi, dedim,
Bildiğin gibi...
Anlıyordu.
 
Mesutmuş, kocasını seviyormuş,
Kendilerininmiş evleri..
Bir suçlu gibi ezik,
Sana selâm söyledi.
 
HANGİ HAN
 
O zaman ki o hangi hanları ararsam
Buldum desem de bulamam ki.
Bir saksı kocaman ve devetabanları
İçerden gelen ses dışardan duyamam ki.
 
Duydum desem de bir aldanış bir sanrı
Derinden uğultular kalabalık olmalı
Hem kim geliyor seslerden anlamam ki
Artan ayazda açılsa bile kapı
Doluysa içerisi bir de ben kalamam ki.
 
Hem beni o telaşta alırlar mı içeri
Gene düşmek yollara yalnız neyle gitmeli
Çürük çarık pek de çabuk eskidi
Bulamam yenisini bulsam da alamam ki.
 
Şu fena gecede sarpa sarmış bir yol
Dinlenmek belki biraz sundurmada
Yalnız bilmek isterdim bu geldiğim hangisi
Daha önce kaldığım hanlardan hangi han ki?
 
HARMAN
 
Üstünüzde gözleri
Camlar ardından yaşlı
Bakar
Tanır gibi sizleri.
 
Ya da beklerler, siz
Tanıyasınız onları,
Durursunuz, hayır!
Küskün uzaklaşırlar.
 
Gördüğü birini yaşlı
Ne çok kimseye benzetir,
Yüzler, ayırmak zordur
Her yabancı bulanık bir anı.
 
HEP BÖYLE
 
Hep böyle:
Kömür aldı, mendiller sallandı;
Trenler gitti ona doğru,
İstasyonda deliler gibi bunaldım.
 
Hep böyle:
Demir aldı, sular çalkandı;
Gemiler gitti ona doğru,
Gözümden bir daha düştü rıhtım.
 
Hep böyle:
Emir aldı, günün birinde yollandı;
Eller gitti ona doğru,
Yine ben telaş içinde kaldım.
 
İNCE İPEKLİ YAŞAMAK
 
Yaşarken, ölünce bilmesin çok kimse
Taşıtlarda bilet
Kime kesilmişse
Herkesin kendine ölümleri.
 
Sarılsa, saklansa nelerdendi
Gelip açar bakarlar
Yanlış gömütlüklere
Koymayın ölenleri.
 
Yaşarken ve sonra çok kısa ılık su
İnce ipek kaynaşma anları
Kaynatmaya gelmez
Sıkmayın ölenleri.
 
 
 İNCE YAPILI GÖZ
 
Akar su üzerine düşünce
Erimiş kurşun
Üstünde düşününce.
 
Bir eteğe takılıp, bir başka göze dalıp
Söz söz yanınca gidince
Sonu dalgalı deniz, suyu da derince.
 
İş hanları dosyalar yarasalar
Biri çıkıp araya bir posta koyunca
Bir posta konulunca.
 
Biriniz yoksunuz, yoğun sis
Kapanır önünüz
Göz bir yere dikilince.
 
İNCİR YAPRAKLARI
 
Yumuldular uğultular arasında
İncir yapraklarını artık kim düşünürdü
Sallanırken iki dalga arasında bir martı
Bu yatağa, koltuğa, bu kara tahtalara
Düşmeden önce
Eksiydi eksi şimdi iki artı.
 
Gömüldüler dalgalar arasına
Ellerinde uzatılan iki elma
Yüzlerinde alı al bir kızartı
Bekleyen yan yana ayrılıklardı
Perdeler inerse az daha sürerdi
Yumuldular, gözlerini yumdular.
 
Eksikti tamken bile hepsi bu kadardı
Dumandı, dağılır, çiçekti solardı
Uçuşurken üflenmiş şeytan arabaları
Anladılar, duruldular, doğruldular
Az önceki incir yapraklarını
Aradılar, buldular, tutundular.
 
KAÇAKLAR
 
Bölün bölün kaç parça, evleri düşün
Dayanılmaz özlem uzaklara.
Önlenmez korku: Ölüleri düşün!
Sonra bu kafayla yürüttüğün işin!
 
Saçlarda akları nasıl saklamalı
Sığınmaya yağmurla saçak
Koy üst üste tabakları
Kolay gider, tek tek taşıma!
 
Ben şimdi yakındaki arsada
(Siz de gelin, üç beş adım)
Yaşıtım çocuklarla
Bilye oynuyorum.
 
KAPI
 
Çalınır
Kim ne getirir
Vazgeçemediklerin
Anahtarları vardır.
 
Sezilir
Kim ne zaman gelir
Yatağında uyuyan bir kedi
Söyler içindeki türküyü
 
İnsan bazan o kadar yalnızdır.
 
KARA KEHRİBAR
 
Gözler, çekmeler ona göre
Zaten dar
Kalmasın geldiğinde
Hepsi dolmuş olsunlar!
 
Çok sıkıntı
Ne yapalım karşılıklı
Bir lamba karanlığa çarpınca
Onlara da, size de geçmiş olsunlar!
 
Bir yere bir şeyler koymuştuk
Gözler, sözler arasında bir yere
Belki işlerine yarar biz yokken
Dilerim görmüş, almış olsunlar!
 
KEYİF
 
Meyhane sen güzelsin,
Satıcıların olmasa.
Ezilir siteminde ufalmış gözlerin
Masalar, bir masa
 
İhtiyar adam gelir, açlıktan kalma, yanık
Börek satar, taze.
Aldınız, yiyemezsiniz,
Oturur midenize.
 
Siz kızarsınız başka, irin gibi yüzlü,
Çiçekçi kadın gelir.
Çoğaltır bardaktaki hüznü,
Uzattığı karanfil.
 
- Karides, deniz gülü karides...
Tatmadınız ömrünüzde.
Duyarsınız al bir utanç gibi bikes,
Pörsük antenleri gönlünüzde.
 
-Parfümlerim var esans..
Babacan bir adam.
Muhteremdir,
Diretiyor madem.
 
Dolması, midye, sıcak..
Kirli beyaz önlüğü.
Gizler bir pırıltı, içli, yaltak,
Uykulu gözlerdeki yorgunluğu.
 
Sen küçük kız ver bir gazete,
Hangisi olursa olsun.
Öperdim ellerini kötüye çekilmese
Çocukluğunu satıyorsun.
 
Hiç düşündünüz mü, sarhoşsunuz,
İğrençtir adeta.
İstediğiniz kadar sarhoş olunuz
Keyfediyorsunuz ya!
 
KIR ŞARKISI
 
Tam otların sarardığı zamanlar
Yere yüzükoyun uzanıyorum
Toprakta bir telâş, bir telâş
Karıncalar ötedenberi dostum.
 
Ellerime hanım böcekleri konuyor
Ne şeker şey onlar!
Uç böcek, uç böcek diyorum
Uçuyorlar
 
Pan'ın teneffüsü bile
Ilık, okşamakta yüzü.
Devedikenleri, çalılık vesâire
Bir âlem bu toprakların üstü.
 
Tabiatla haşır neşir
Kırlarda geçen ikindi vakti.
Sakin, dinlenmiş, rahat
Bir gün daha bitti.
 
KİRLİ MASA
 
İkisi de okumuş
Ana baba
Yoktu kimseleri.
 
İçlerinde karanlık
Çökerken bir daralma
Ev zindan gibiydi.
 
Alıp geldiler
Bir süre
Oyalandı yoruldu.
 
Derken biri gördü
Uyumuş kalmış
Bir kenara yatırdı.
 
Biri baktı bir ara
Yüzünde seğirmeler
İçki gürültü.
 
Kansız soluk
Çocuk küçük
Başı yana düştü.
 
Yürüdü saatler
Doluysa masa
Herkes şiirden konuştu.
 
KİRLİ SORU
 
Benim oralarda hiçbir işim yoktu
Şeytana uydum
Aç ahtapotlar kaynaşırken dipte
Kaypak kalabalıkta sürükleniyordum
 
İnce yüzünüzde üzgünce bir bakış
Birden sizi gördüm
Açtı arı doruklarda bir safran
Durdum
 
İlk sevgili güldü yitik anılardan
Mutsuz, yalnız
Sessiz kınamanızı, utançlarda küçülmüş
Aldım, geri döndüm
 
Gelsem
Siz yine orda mısınız?
 
KİTAPLARDA ÖLMEK
 
Adı, soyadı
Açılır parantez
Doğduğu yıl, çizgi, öldüğü yıl, bitti
Kapanır, parantez.
 
O şimdi kitaplarda bir isim, bir soyadı
Bir parantez içinde doğum, ölüm yılları.
 
Ya sayfa altında, ya da az ilerde
Eserleri, ne zaman basıldıkları
Kısa, uzun bir liste.
Kitap adları
Can çekişen kuşlar gibi elinizde.
 
Parantezin içindeki çizgi
Ne varsa orda
Ümidi, korkusu, gözyaşı, sevinci
Ne varsa orda.
 
O şimdi kitaplarda
Bir çizgilik yerde hapis,
Hâlâ mı yaşıyor, korunamaz ki,
Öldürebilirsiniz.
 
 KÜSKÜN YOLCUNUN TÜRKÜSÜ
 
Uzun yürümelerden
Sonra bitkin düşerek
Bu bir çocuk oyunu:
Ben seni çektim çekerek.
 
Şimdi hangi kitaplardan
Öğreneceksiniz onu,
Gelmiyorsa bazı şeyler
Çocukluktan geçerek.
 
Kasırgayı, doluyu
Yemiş de düşmüş gibi
Issız kaldırımlarda
Garip gece kelebeği
Düşe kalka sekerek.
 
Şimdi hangi yollardan
Siliniyor izleri
Çağ dışı bir çağrıyı
Sigara içer gibi
İçine çekerek.
 
Dünya böyle gidiyorsa
Elbet bir nedeni var
Ben sana küstüm küserek.
 
 LİMAN…
 
Güçlü fırtınalarda direkleri kırılmış
Gemiler bize sığınır - bulduk sanırız.
 
Görmezler. Varsa yoksa uzaklar
Onarırız. Giderler, kalırız.
 
Sonra gecelerde. Bu son olsun, son
Gönderme - Engine yalvarırız.
 
Sonra büyür daha da
Korkunç yalnızlığımız
 
NERDE NEDEN
 
Nerde neden kırılır
Bir üçüncü varsa önemsiz bir sözde
Birden kırılır
 
Neyi neden saklar
Arkasından konuşurlar bilir de
Kendinden saklar
 
Nerde neden ölür
Uzak mezarlar
Kendinde gömülüdür
 
NİLÜFER
 
Ben oraya koymuştum, almışlar,
Arasına sıkışık saatlerin.
Çıkarır bakardım kimseler yokken;
Beni bana gösterecek aynamdı, almışlar.
 
Kışken ilkyaz, sularımda açardı;
Buzlu dağlar gerisine kaçıracak ne vardı?
Eski defterlerde sararırmış yaprak.
Beni bana gösterecek anlamdı, almışlar.
 
Bir ışıktı yanardı gecelerde;
Akşam, çiçekler uykuya yattı,
Sardı karşı kıyıları karanlık-
Beni bana gösterecek lambamdı, almışlar.
 
ÖLÜ ÇİZGİ
 
Bir zehir
Birikir odalarda,
Almaz ki veresin rüzgâra
Rüzgâr deli değil.
 
Birden yayılır kanda
Kararır dört yan.
Bir çöküntü başlar yaşamanda
Her şeyin değersizleştiği an.
 
Deniz mi bu, geçilmez
Aşılmaz dağ mı?
Tam bana göre, uyuşuk
Miskinlik gibi var mı?
 
Nedir seni saran bu sis
Yok dünyalarda tat.
Kuvvetsiz
Böyle daha rahat.
 
Yaşamışım kaç para
Mezar taşları neci?
Deli gibi sarılsam da hayata
Kalacak nesi var ki?
 
Kitaplar seslenir, yüksekten, mağrur:
- Gel bize, kurtul, gel!
Almanızla bırakmanız bir olur,
Böyle daha güzel.
 
Sokaklar seslenir, akpak, temiz:
- Hadi gel, avunursun!
Bütün sokaklardan iğrenirsiniz,
Avunmak şöyle dursun.
 
SADE
 
Ancak bulunduğun yerde,
Gündüzüm gündüzmüş,
Yokluğum seni de üzmüş,
Allah kısmet ederse
Kalkıp geleceğim.
 
Fazlası istenmez bence,
Gözlerin olmalı sade
Görüp göreceğim.
 
SENİ YAŞAMAK
 
Seni her özlediğimde sevgilim,
Gökyüzüne bakıyorum;
Göğün mavisinde gözlerini görüyorum çünkü.
Seni her özlediğimde bir tanem,
Denizlere bakıyorum.
Ufuğa bakınca mucizeni görüyorum çünkü.
Seni her özlediğimde bir tanem,
Kuşlara bakıyorum.
O kanatlardaki özgürlüğünü görüyorum çünkü.
Ve aşkım, seni her özlediğimde,
Adında isyan ediyorum.
Seni özlemek istemiyorum ben,
Ben seni yaşamak istiyorum,
Seni her özlediğimde sana bakmak istiyorum
Ve seni sende görmek sadece
 
SES …
 
Kopan çığlar altında kalanlar olduğu
Oysa görülüyordu.
 
Bir kadının ileride
Bir şeyler hıçkırdığı;
Bir erkeğin, birine,
Görünmeyen birine bir şeyler seslendiği
Oysa görülüyordu.
 
Ama duyulmuyordu. -Ses!
Sanki ses olmayınca hiçbiri olmuyordu.
 
SEVGİLERDE
 
Sevgileri yarınlara bıraktınız
Çekingen, tutuk, saygılı.
Bütün yakınlarınız
Sizi yanlış tanıdı.
 
Bitmeyen işler yüzünden
(Siz böyle olsun istemezdiniz)
Bir bakış bile yeterken anlatmaya herşeyi
Kalbinizi dolduran duygular
Kalbinizde kaldı
Siz geniş zamanlar umuyordunuz
Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
Yılların telaşlarda bu kadar çabuk
Geçeceği aklınıza gelmezdi.
 
Gizli bahçenizde
Açan çiçekler vardı,
Gecelerde ve yalnız.
Vermeye az buldunuz
Yahut vakit olmadı
 
SİSLER İÇİNDE İNSANLAR
 
Bir büyük kır bu dünya:
Gece vakti ıssız kır cin peri.
Bir baş uzanır gibi karanlıktan,
Gün ortası biri selam verip geçer,
Düşünürüm kimdi.
 
Tenha sokaklarda giderken yalnız,
Durdurur bir başkası beni dalgınlığımda;
Sallanır iki el, anlatır bir ağız,
Kırık dökük sözler kalır akılmda:
- Görüşelim, siz şimdi nerdesiniz?
 
Sisler içinde insanlar, çoğu yakınken uzak;
Bir yerden tanıyorum, ama nerden?
Ardından bakarım, köşeyi döndü mü yok:
Bir yarım rüzgar değer gider yüzüme
Eski bahçelerden.
 
Uykuların eşiğinde aynı şey:
Yılların ötesinden biri
Sisler içinde seslenir: -Hatırla!
Gölgeler gibi erir uzatsam ellerimi,
Buğularda.
 
Sisler içinde insanlar, gün ortası, geceleyin;
Hangisi gerçek, hangisi düş, şaşırdım.
Daha demin vardı, şimdi birdenbire yok
Issız bir kır akşamı
Bu benim yaşadığım.
 
SOLGUN BİR GÜL OLUYOR
 
Çoklarından düşüyor da bunca
Görmüyor gelip geçenler
Eğilip alıyorum
Solgun bir gül oluyor dokununca.
 
Ya büyük şehirlerin birinde
Geziniyor kalabalık duraklarda
Ya yurdun uzak bir yerinde
Kahve, otel köşesinde
Nereye gitse bu akşam vakti
Ellerini ceplerine sokuyor
Sigaralar, kağıtlar
Arasından kayıyor usulca
Eğilip alıyorum, kimse olmuyor
Solgun bir gül oluyor dokununca.
 
Ya da yalnız bir kızın
Sildiği dudak boyasında
Eşiğinde yine yorgun gecenin
Başını yastıklara koyunca.
Kimi de gün ortası yanıma sokuluyor
En çok güz ayları ve yağmur yağınca
Alçalır ya bir bulut, o hüzün bulutunda.
Uzanıp alıyorum, kimse olmuyor
Solgun bir gül oluyor dokununca.
 
Ellerde, dudaklarda, ıssız yazılarda
Akşamlara gerili ağlarla takılıyor
Yaralı hayvanlar gibi soluyor
Bunalıyor, kaçıp gitmek istiyor
Yollar, ya da anılar boyunca.
Alıp alıp geliyorum, uyumuyor bütün gece
Kımıldıyor karanlıkta ne zaman dokunsam
Solgun bir gül oluyor dokununca.
 
TAŞLI YOL
 
Aşklar, dostluklar, bir arada olmalar
Hangi birine yetiş, geçtim, öderim.
Eşler, çocuklar, ölmüşlerin yakınları
Sonradan katılanlar, kaçtım, öderim.
 
Çığlık ve kısık çağrı
Kimi mi çağırdım, bilsem söylerim.
Gün gelir, bırakır, başlar yalnızlık
Ne için, kimdi, bilsem söylerim.
 
Yaşlanmak, gözyaşları olmadık hüzünlerde
Sızar, görürsünüz çoğunuz
Kıyı köşe, durmayın üzerinde
Gördünüz mü giderim.
 
Ne yaptım ben size
Bana siz ne yaptınız taşlamak dışında
Zaten taşlı yolumu
Ki bu kadar acı verir, söylerim.
 
Ey söz ulaştıranlar birinden ötekine
Bana da dersiniz, dinlerim.
Sonra da arkamdan-
Bilmem mi gülerim.
 
Ki bugüne beni siz mi getirdiniz
Çıkar tanıyanları, vardır elbet bildiği
Kimleri boşladım, borçlarım kimedir
Ödedim, öderim.
 
Çıkar bildiklerini, kalır elbet sevdiği
Bir iskambil- sararır yüzünüz
Kimin ne çektiği-
Ödedim, öderim.
 
TEMMUZ TİKLERİ
 
Yanda, altta, üsttekiler
Yirmi yedi daire apartman
Yatmış sanki ölüm uykusuna
Donmuş zaman.
 
Çıt yok
Eriyen camlardan
Kavrulmuş perdelerde
En ufak bir kıpırtı.
 
Ne sokaktan geçen taşıt,
Su saatlerinde tıkırtı - -
Ne kapı önündeki ağaçta
Kuş sesleri.
 
Onca çocuk hiçbiri - -
İnsan loş bir odada çok eski
Bir uykuya yatsa da
Gergin saat, uyunmaz.
 
Bıkkın kapandığım hücrede
Gönlünce ölümleri düşle:
Bir uçurum, otobüs..
Yalnız sen kurtulmasan!
 
Tenha sokak, yürüyorsun
Dursa kalbin ve zaman
Bir kadın tam o anda
Tüller arasından baksa.
 
Serseri bir kurşun
O kadar geniş bulvarda
Gelse seni bulsa ve yanında
Kimse olmasa.
 
Çıkmaz sokak, bir küçük kız
Daldığı tatlı oyunda
Yerde seni görse ve bunu da
Oyun sansa, hiç korkmasa.
 
Yirmi yedi daire apartman
Yatmış sanki ölüm uykusuna
Çıt yok
Bekler gibi pusuda.
 
UNUTMAK
 
Böyle kalacak
Sahipsiz, açık
Örtmeye üstünü
Vaktimiz olmayacak.
 
Düşünmek bile suç
Gibi uzak yakınları
İçlerinde yaşar mı
Bilgimiz olmayacak.
 
Yıllarca beraber
Yalnız saatlerde
Olsun hatırlanmaz mı
Cevapsız kalacak.
 
Kopmuş bağlar
Sonunda öyle ki
Neyimizdi kimdi
Kimsemiz olmayacak.
 
YAKINLAR
 
Anadır.. baba, evlat, kardeş
Yaradır içimizde.
Yıllar yılı çeker bir hastalığı,
Çekeriz biz de.
 
Çokluk anlaşılmaz neden
Bir bulut çöker gözlerinize
Niçin böyle durgunuz
Ara sıra bize geldiğinizde.
 
ZAMAN KAYMASI
 
Kaynaşır birbirine gün olur zamanlar;
Geçmiş,gelecek birleşir tek kesitte.
Sanki ilk kez yaşarız yaşanmışı dünlerde
Ya da başlar ansızın ta ilerde olacak.
 
Çağırır gerilerden bir değişim ilk aşkı:
İşte yine o sıtma.
Çok sonraki yılları;oysa daha bir çocuk,
Duyar beri yanda bütün doymuşluğunca.
 
Sarkaçlar gibi şimdi sallanır
Dünle yarın arasında düzensiz.
Ya çok ileri gider ya da çok geri kalır,
Düzgün işletemeyiz.
 
Serpiştiriyordu kar soğuk gece yarısı
Birden mayıs sabahı,ılık seher yelleri.
Daha demin kıştı,başlar temmuz
Ve yaşanır bir sonbahar gibi bir yaz dönemi.
 
 ZOR GEÇİT
 
Sen, şu evvelce de yazdım:
Siyah gömleğinde ince...
Olmuyor ki ha deyince
Hayat bütün bütün zalim.
 
Devran döner Âdem-Havva üstüne,
Dünya evlilikle baki.
Ama hayat dedikleri
Güçleşmekte günden güne.
 
Seni, beni üzen dertte
Çarpar bir milletin kalbi,
Halkın çoğu bizim gibi
Bunun lafını etmekte.
 
Geçer, hepsi geçer elbet;
Daralmış gönüller ferahlar.
Gelir o eski sabahlar,
Memleket eski memleket.
 
  Bugün 2 ziyaretçikişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol